KÖYLERDEN KENTLERE

Konya Ovası, Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’de (yaklaşık MÖ 8500-7500), Neolitik yaşam biçimini (tarımsal faaliyetler, hayvancılık ve daimî yerleşimler) Bereketli Hilal’in ötesinde geliştiren ilk bölgeler arasında yer almaktadır. 

Boncuklu Höyük’te (Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem) gerçekleştirilen kazılar, Çarşamba Deltası’ndaki en eski yerleşik hayat ile ilgili önemli kanıtlar sunmaktadır. Fakat bölgenin daha genel bir resmi henüz çok iyi bilinememektedir. KRASP, bu resme, çoğunlukla Tunç Çağı çanak çömleğinin bulunduğu küçük höyük yerleşimlerinden elde edilen Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem yontma taş buluntu gruplarını tanımlayarak katkıda bulunmaktadır. Daha fazla kanıt gerekmekle birlikte bu buluntu grupları, Boncuklu ve Çatalhöyük’ün XII. seviyesinden önceki tabakalar ile çağdaş diğer küçük köy yerleşimleriyle ilişkili görünmektedir (şekil 1). Aynı zamanda bozkırın ve dağlık alanların marjinal peyzajlarında da çok miktarda Çanak Çömleksiz Dönem yontma taş buluntulara sahip olan buluntu yerleri de tespit edilmiştir. Bu buluntu yerleri, bu tür yerleşimlerin daha çok sık yer değiştiren gruplar tarafından tekrarlayan biçimde ziyaret edildiğini göstermektedir. Ancak bu aktiviteler ve bunlarla çağdaş akarsu yığıntılarında yer alan tarım toplulukları arasındaki ilişkiyi tespit edebilmek için daha çok veri ve analize ihtiyaç duyulmaktadır.

Çanak Çömlekli Neolitik Dönem (yaklaşık MÖ 6800-6000) boyunca Çatalhöyük, tahmini olarak 13 hektarlık iskân alanı ve 5000-8000 civarındaki nüfusuyla bu dönemde bilinen en büyük yerleşimlerinden biri haline gelmiştir. Boyutu ve oldukça karmaşık ritüel alışkanlıklarıyla Çatalhöyük, büyük insan toplulukları ve karmaşık yerleşim içi etkileşim ağlarının çok erken bir örneğini temsil etmektedir. Ancak, başarısına rağmen (1000 yılı geçkin kesintisiz iskân), bu yerleşim modeli Konya Ovası’nda başarılı bir şekilde tekrarlanmış gibi gözükmemektedir. Aslına bakılırsa, KRASP, bölgede yaklaşık iki bin beş yüzyıl sonrasına, Geç Kalkolitik/Erken Tunç Çağı geçişine kadar Çatalhöyük’le karşılaştırılabilecek boyutta bir buluntu yeri belirleyememiştir. 

Henüz anlamaya başladığımız nedenlerden dolayı Konya Ovası’nda Çarşamba ve May Deltaları’nın bereketli alanlarında büyük ölçekli yerleşimler, ancak MÖ 4. binyılın geç döneminde (Geç Kalkolitik/Erken Tunç Çağı geçişi) yeniden ortaya çıkmaya başlamıştır (şekil 2). KRASP, bu özellikte iki buluntu yerini, Samıh Höyük’ü ve Sarlak Höyük’ü, incelemiştir. Yoğun yüzey araştırmalarımız, bu yerleşimlerin en büyük boyutlarına (sırasıyla yaklaşık 18 hektar ve 20 hektar, şekil 3) bu dönemde ulaştıklarını göstermektedir. Bununla birlikte bu iki yerleşimin de MÖ 3. binyılın ortaları veya sonlarında yerleşim çapında yaşanan bir yangın felaketinden sonra büyük ölçüde küçüldükleri ya da terk edildikleri ortaya konmuştur.

Konya-Karahöyük’teki kazılar, MÖ 2. binyılın başlarında (Orta Tunç Çağı) boyunca yerleşimin ovada bölgenin ana merkezi olduğunu göstermiştir. 20 hektarlık bir yukarı şehir ve geniş çaplı bir aşağı şehirle bu Orta Tunç Çağı yerleşmesinin malzeme kültürü ve ölçeği, Orta Anadolu Platosu’nun kuzeyinde, Eski Asur ticari merkezilerine ev sahipliği yapan ve oldukça iyi bilinen saraylarla karşılaştırılabilirdir. Bu buluntu yerinin önemi, Konya Ovası’nın sınırları çerçevesinde birkaçı KRASP tarafından incelenen, olasılıkla bir tahkimat ağının kurulmasıyla ilişkilidir (bkz. Siyasi Peyzajlar). 

MÖ 2. binyılın sonları ve 1. binyılın başlarında, siyasi gücün merkezi, doğuya, oldukça geniş aşağı şehri ve yaklaşık 80-100 hektarlık bir alanı kaplayan uydu yerleşimleriyle 35 hektarlık bir höyük olan Türkmen-Karahöyük’e kaymış görünmektedir (şekil 4). Konya Ovası’nın kuzey kısmını kapsayan bozkır da yer alan çağdaş yerleşimler, ilk kez Türkmen-Karahöyük’ün yükselişiyle birlikte ortaya çıkmış görünmektedir. Daha fazla veri ve analiz gerekmekle birlikte kurak, bozkır alanlardaki en erken yerleşimlerin, karmaşık sulama sistemlerinin bölgede ortaya çıkışıyla bağlantılı olabileceği düşünmektedir (bkz. Değiştirilen Peyzajlar sayfası). Daha genel olarak, Türkmen-Karahöyük’ün bir ana merkez olarak yükselişini, Kızıldağ ve Karadağ’daki Luvice yazıtlı anıtlarla (bkz. Siyasi Peyzajlar), Konya Ovası etrafındaki tahkimat ağının idamesi ve genişletilmesiyle ve bozkırda sulamanın başlamasıyla yakından ilişkilendirmekteyiz.